1 Temmuz 2016 Cuma

PICNIC AT HANGING ROCK - (1975)

PICNIC AT HANGING ROCK

(*spoiler/sürpriz bozan içerir!)

Yönetmenliğini Peter Weir'ın yaptığı bu gizem dolu filmin senaryosunu Joan Lindsay'in aynı adlı romanından Cliff Green uyarlamış.

1900 yılının Sevgililer Gününde Avustralya'daki özel bir kızlar okulu, öğrencilerini Hanging Rock'a pikniğe götürür. Piknik sırasında dört öğrenci ve bir öğretmen iz bırakmadan ortadan kaybolur. Olayın ardından onları bulmak üzere takıntılı bir arama çalışması başlar.

Filmin başrollerinde Anne-Louise Lambert, Helen Morse, Rachel Roberts, Vivean Gray ve Dominic Guard var. Özellikle Miranda rolünde Anne-Louise Lambert performansıyla ve güzelliğiyle hafızalara kazınıyor.

Filmin uyarlandığı kitabı henüz okumadığımdan uyarlama açısından filmi ve kitabı kıyaslayamayacağım. Ancak kanımca ortada sinematik açıdan gerçekten çok iyi bir film var.


Filmde Peter Weir tekinsiz bir atmosfer yaratmakta çok başarılı, ağır çekim sahneleri ise hipnotize edici. Adeta Hanging Rock'taki garipliği ve onun sizi izlediğini hissedebiliyorsunuz (Jack Clayton'ın The Innocents adlı filminden beri böyle hissetmemiştim). Filmin görüntü yönetmeni olan Russell Boyd'un sinematografisi ve filme olan katkıları büyük. Russell Boyd filmin soft görünümünü bir gelinlik duvağını gerip lense takarak elde etmiş. Filmdeki görüntü çalışmasıyla Boyd'un Bafta ödülünü aldığını da belirteyim.

Filmin alt metninde zamanın sınıflar arası problemleri, ergenlikten yetişkinliğe geçiş, bastırılmış cinselliğin yansımaları yer tutmakta. Peter Weir'ın incelikle yansıttığı bu hususları güzelce analiz eden Megan Abbott'un makalesi kesinlikle okumaya değer. Link

Joan Lindsay kitabında olanları açıkladığı son bir bölüm yazmış olsa da editörünün önerisiyle bu son bölümü kitabından çıkarmış. Hem romanda hem de filmde olanlar seyircinin yorumuna bırakılıyor. Ancak yazarın ölümünden sonra yayımlanan bu son bölümde yazar; kayıp kızların ve öğretmenin Hanging Rock'ta oluşan bir çeşit time-warp'a (uzay-zaman bükülmesi) kapılarak kaybolduğunu belirtiyor. Bu açıklama filmde birçok kez gösterilerek vurgulanan saatlere ve ağır çekim sahnelere de bir anlam yüklüyor.

Filmin sinema ve yönetmen kurgusu olmak üzere iki versiyonu var. Ancak ilginçtir filmin yönetmen kurgusu sinema versiyonundan yedi dakika daha kısa.

Film elde ettiği gişe başarısı ve aldığı iyi eleştirilerle Peter Weir'ın kariyerini yükselişe geçirmiş ve yönetmenin Hollywood kariyerinin de başlamasına önayak olmuş.

Avustralya yeni dalga sinemasının en iyi filmlerinden biri olan Picnic at Hanging Rock içinde sizin de kaybolacağınız hipnotik, mistik bir gerilim filmi.

İlgilisine...

ERASERHEAD - (1977)

ERASERHEAD

David Lynch'in yönettiği ve ilk uzun metrajı olan bu tekinsiz, sürrealist bir rüya aleminde komedi ile korku arasında gidip-gelen filmin başrollerinde Jack Nance, Charlotte Stewart, Allen Joseph, Jeanne Bates ve Judith Roberts var.

Lynch filmde yarattığı dünyası üzerine: Bir fabrika ve onun çevresindeki mahallede şekillenmiş bir dünya olduğunu, ve bu dünyanın içinde minik detaylar ve işkenceler barındıran küçük, bilinmeyen, acayip ve neredeyse sessiz kayıp bir yer olduğunu söylüyor.

Hem görsel hem de sessel açıdan yeni bir dünya barındıran filmde Lynch'in The Grandmother adlı kısa filminden tematik ve görsel izlerin yanı sıra yönetmenin organik maddelere olan ilgisini de filme yansıttığını görüyoruz. Ayrıca filmin senaryosunda ve görselliğinde Franz Kafka'dan ve Nikolai Gogol'dan izler de görmek mümkün.

Jack Nance, Henry Spencer rolünde hafızalara kazınan bir oyunculuk sergiliyor. Karakterin artık ikonikleşmiş saçları ise Lynch'in hayal gücünün eseri. Bu arada filmi dört-beş haftada çekmeyi planlarken tamamlaması 5 yıla varınca Jack Nance'in saçlarını filmin devamlılığı açısından kontrol etmek bir hayli zor olmuş olmalı.

Bir tür mutant bebek olan kukla bebeğin tasarımı ve kullanılışı da etkileyici; bazen ürkütücü de.

Filmin ses çalışması filmin atmosferine en az filmin görsel çalışması kadar önemli bir katkıda bulunuyor. Ses seviyesi yüksek olan ses efektlerinin etkisi büyük. Lynch'in Jacques Tati'ye hayran olmasına şaşmamalı.

Filmin harika bir siyah-beyaz görüntü çalışması var. Filmin çekimlerinin başında sinematograf koltuğunda oturan Herbert Cardwell prodüksiyon sırasında ölünce yerine Lynch'in AFI'dan arkadaşı olan ve AFI'da görev yapan Frederick Elmes gelir. Lynch sahnelerde gölgelerin içinin hayal-meyal görünmesini ama anlaşılmamasını, izleyicinin hayal gücüne kalmasını ister. Bu izleyici için merak uyandırdığı gibi sıkıntı verici de olabiliyor. İki sinematografta Lynch'in bu siyah-beyaz sürrealist dünyasını layıkıyla aydınlatmışlar.

Gösterime çıktığında olumlu-olumsuz bir çok eleştiri alan film, yıllar geçtikçe kendi hayran kitlesini genişleterek kültleşir. Filmi üzerine yapılan yorumlamalar için David Lynch, -kendi yorumunu belirtmeksizin- henüz kendisinin yorumuna yakın bir yorum duymadığını söylüyor. Sanırım herkesin filme olan bakışının ve yorumunun kendisine kalması daha iyi.

Kendi dünyanızdan çıkıp garip bir dünyada vakit geçirmek istiyorsanız, Eraserhead size bunu sunuyor.

İlgilisine...