1 Nisan 2017 Cumartesi

THE HILL - (1965)

THE HILL (TEPE)

Yönetmenliğini Sidney Lumet'in yaptığı bu anti-militaristik filmin başrolünde Sean Connery var. Yardımcı rollerde öne çıkanlar ise Harry Andrews, Ian Bannen, Ian Hendry ve Michael Redgrave.

Filmin senaryosunu R.S. Allen'ın aynı isimli oyunundan Ray Rigby uyarlamış.

Filmde otoritenin korku ve şiddetle bireyi itaatkar bir makineye çevirme çabasını ve bireyin otoriteyle çatışmasını izliyoruz. Bu temaları işlemek için ise ordu biçilmiş kaftan.

Libya çölündeki bir İngiliz askeri hapishanesinde gardiyanlardan bazıları mahkumlara eziyet etmekte ve bu durum yöneticiler tarafından görmezden gelinmektedir. Bu eziyetlerden en çarpıcı olanı ise filme ismini veren "Tepe"dir. Gardiyanlar çölün öğle sıcağına aldırmadan mahkumları bu tepeye tırmanmaya zorlarlar. Bu ceza mahkumlardan birinin ölümüne sebep olur. Hapishaneye yeni gelen mahkum Joe Roberts(Connery) olanları gördükçe otoriteye isyan etmeye başlar.

Filmi siyah-beyaz çeken Sidney Lumet filmde daha çok geniş açı lensleri kullanmayı tercih etmiş. Kasıtlı olarak yüzlerde distortion oluşmasını amaçlamış(geniş açı lens kullanıldığında imajın köşelerinde oluşan bozulma). Filmin görüntü yönetmeni Oswald Morris filmdeki çalışmasıyla BAFTA'da En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü almış.

Ayrıca Lumet filmde hiç müzik de kullanmıyor.

Filmin senaryosu 1965'de Cannes'da En İyi Senaryo ödülünü almış. Ancak filmin adının Oscarlar'da geçmemesi düşündürücü; yazık olmuş.

The Hill maalesef günümüzde adından az bahsedilen başyapıtlardan.

İlgilisine...

THE MUSIC ROOM (Jalsaghar) - (1958)

THE MUSIC ROOM (Jalsaghar)

Satyajit Ray'in yönettiği ve senaryosunu Santi P. Choudhury ile birlikte yazdığı filmin başrolünde Chhabi Biswas var. Filmin senaryosu Tarashankar Benerjee'nin kısa bir öyküsünden uyarlanmış.

Bir toprak ağası (zamindar) olan Biswambhar Roy eşini, çocuğunu ve bir de müziği çok sevmektedir. Hatta evinde konserler düzenletmektedir. Ancak karısı ve oğlu selde boğularak ölünce hayata küser ve izole bir hayat yaşamaya başlar. Müzik de onun için bitmiştir. Feodal sistem çökerken alt sınıftan olan Mahim ticaretle zengin olur ve Biswambhar'a rakip olur. Biswambhar her geçen gün maddi ve manevi gücünü yitirmektedir. Kalan parasıyla evinde son kez bir müzik konseri verdirmeye karar verir.

Başroldeki Chhabi Biswas trajik durumdaki toprak ağası rolünde akıllara kazınan, güçlü bir oyunculuk sergiliyor.

Filmin öyküsü Ray'in Apu üçlemesinin ikinci filmi olan Aparajito'nun gişede zarar etmesi üzerine ticari açıdan başarılı bir film üretmek isteyen Ray'in Hint müziğiyle ilintili popüler bir edebiyat eseri arayışıyla başlamış. Ray müziği çok sevdiği için filmin merkezinde müziğin önemli bir yer tutmasını istemiş (-ki biyografi yazarı Andrew Robinson, Ray'in ona müziği sinemadan daha çok sevdiğini söylediğini aktarıyor).

Toprak ağası Roy gelecekte fillerin yerini alacak olan toz kaldıran kamyoneti izlerken.

Filmde Ray'in klasik temalarından olan eski-yeni, gelenekler-yenilikler çatışmasını ve eski neslin yeniliklere uymakta yaşadığı sıkıntıları görüyoruz.

Film Ray'in birçok incelikli sembolik anlatımlarını barındırıyor. Mesela, Apu üçlemesindeki gibi ölüm gelmezden önce Ray'in şiirsel görselleriyle sembolize ederek ölümü haber verişini yine izliyoruz. Ayrıca müzik odasındaki o büyük avizenin Biswambhar'ın hayatını/iç dünyasını sembolize ettiğini düşünüyorum.

Finalden önceki müzik ve dans gösterisinin Biswambhar'a verdiği büyük hazzı seyirci de paylaşıyor. Açıkçası Ray filmi çekerken Batı seyircisinin Hint müziği ve dansına ilgi ve beğeni göstereceğini pek düşünmemiş. Ancak film İngiltere, Amerika ve Fransa'da bir hayli başarılı olmuş.

The Music Room hüzünlü ana karakteriyle, içten, incelikli hikayesi ve müziğiyle Satyajit Ray'in en iyi filmlerinden biri.

İlgilisine...

BODY DOUBLE - (1984)

BODY DOUBLE

-I like to watch.

Brian De Palma'nın yönettiği bu erotik gerilimin başrollerinde Craig Wasson, Melanie Griffith ve Gregg Henry var.

Filmin senaryosu ise Brian De Palma ve Robert J. Avrech'e ait.

Aktörlük yapan Jake Scully oynadığı filmin setinden eve erken döndüğünde sevgilisini başka bir adamla sevişirken bulur. Sevgilisinden ayrılan Jake bir süre sonra da işinden olur. Oyuncu seçmelerine giderken kendi gibi aktör olan Sam'le tanışır. Sam iş sebebiyle şehir dışına çıkacağı için kaldığı lüks evi kendine kalacak yer arayan Jake'e bırakır. Sam gitmeden evdeki teleskopu yakınlardaki bir eve doğru çevirir ve Jake'den teleskoptan bakmasını ister. Jake teleskoptan baktığında son derece güzel bir kadının önce mücevherlerle striptiz yapıp, ardından da mastürbasyon yaparak uyuduğunu görür. Jake zamanla izlediği bu kadını saplantı hâline getirecektir ve olaylar kontrolden çıkacaktır.

Film hikayesiyle, temalarıyla ve karakterleriyle Hitchcock'un başta Vertigo olmak üzere Rear Window, Dial M for Murder ve bence biraz da Michael Powell'ın Peeping Tom filmlerinden izler taşıyor. Voyerizm, saplantılar, fobiler, gerilim ve cinayet... De Palma ilgisini çeken bu temaları kendi zevkine göre harmanlayıp kendi bakış açısını ve görselliğini katarak kendine has bir film ortaya çıkarıyor (ki bu filmografisine bakıldığında birçok filminde görülmekte).

Craig Wasson ve Gregg Henry rollerinde gayet iyiler. Melanie Griffith ise rolünde parlıyor. De Palma başta Holy Body rolünü gerçek bir porno oyuncusuna(Annette Haven) vermek istemiş ancak stüdyo buna karşı çıkınca Scarface'de birlikte çalıştığı Steven Bauer'ın eşi Melanie Griffith ile rol üzerine konuşmaya başlamışlar ve sonunda rol Griffith'e kalmış. Griffith'in rol için yaptığı deneme çekimi ise filmin ünlü striptiz sahnesi olmuş. Anlatılanlara göre De Palma daha sonra Griffith'in isteğiyle bu deneme çekimini içeren kaseti imha etmiş. Ayrıca Griffith rolüne hazırlanırken Annette Haven'dan da danışmanlık almış. Son olarak Gloria rolündeki Deborah Shelton'ın iyi performansını da unutmayalım (ancak filmde kendi sesiyle konuşmuyor, dublaj yapılmış).

De Palma kadınları fotoğraflamayı ve onları güzel göstermeyi sevdiğinden filmin görüntü yönetmenini seçmek için adaylara aynı aydınlatma malzemelerini vererek kadın oyuncuları aydınlatmalarını istemiş. Testin sonunda adayların arasından Stephen H. Burum sıyrılmış. Ve o zamandan beri Burum ve De Palma toplamda sekiz filmde birlikte çalışmışlar. Filmde De Palma'nın klasik dolly(şaryo) çekimlerini, steadicam takip sahnelerini, zoom lens kullanımını ve split diopter planlarını yine sıklıkla görüyoruz.

Bu hayli görsel filmden birçok sahne akılda kalıyor: Jake'in röntgencilik sahneleri, alışveriş merkezindeki takip sahnesi -ki gerek zamanlamalarıyla gerek kurgusuyla gayet iyi bir sahne-, kameranın 360 derece karakterlerin etrafında döndüğü o tutkulu öpüşme sahnesi(benzer tekniği -rear projection- daha önce The Fury adlı filminde de yaratıcı bir şekilde kullanmıştı), porno filmin içindeki müzik klibi sahnesi(Relax şarkısı), filmin finali ve elbette o matkaplı unutulmaz cinayet sahnesi ilk akla gelenlerden... Cinayet sahnesi De Palma'nın Dressed to Kill filmindeki asansör sahnesi kadar olmasa da bir hayli etkili. Ha, bir de bitiş jeneriğindeki body double(vücut dublörü)'ı açıklayan sahneyi unutmayalım! Filmin başlarında kullanılmak üzere çekilen bu sahne izleyiciye filmin sürpriziyle ilgili büyük bir ip ucu verdiğinden kesilmiş, ama sonrasında kendine bitiş jeneriğinde yer bulabilmiş.

Filmin mekan seçimleri ve setleri de gayet iyi. Akla ilk gelen Jake ve Sam'in kaldığı enteresan bir mimariye sahip olan ev oluyor. Bunun yanı sıra teraslı otel ve Gloria'nın evi de akılda kalıcı. Çünkü bu mekanlar hem hikayeye hem de görsel anlatıma hizmet ederek filmle bütünleşiyorlar.

De Palma'nın zoom lensleri kullanışı, arka planda İtalyan besteci Pino Donaggio'nun müzikleri ve o kanlı sahneleriyle film bazen bir nevi Spagetti Suspense hissi uyandırmıyor değil.

Film gösterime çıktığında porno karşıtlarının ve feministlerin oklarına hedef olmuş. Bence daha çok filmin ve De Palma'nın üzerinden kendi propagandalarını yapmaya gayret göstermişler. Film çoğu eleştirmenden olumsuz eleştiriler alırken gişede de çok başarılı olamamış. Ama film zamana direnerek günümüzde birçok sinemaseverin ve sinemacının gözünde kült seviyesine ulaşmış durumda.

Body Double gerilimiyle, erotizmiyle, mizahıyla, görsel anlatımıyla, estetiği ve performanslarıyla De Palma'nın incilerinden biri.

İlgilisine...

ALLIED - (2016)

ALLIED

(spoiler/sürpriz bozan içerir!)

Robert Zemeckis'in yönettiği bu aşk ve casusluk temalı dramatik filmin başrollerinde Brad Pitt ve Marion Cotillard var.

İkinci Dünya Savaşı'nda ajan Max Vatan Kazablanka'ya Nazi büyükelçisine suikast düzenlemek üzere gönderilir. Oradaki bağlantısı ve ortağı Marianne Beausejour'dür. İkisi bu tehlikeli görevin ardından İngiltere'de evlenirler ve bir çocukları olur. Bir süre sonra İngiliz istihbaratı Marianne'in bir Nazi ajanı olmasından şüphelenir. Bu durum ikilinin birbirlerine olan güven ve sevgisini test edecektir.

Brad Pitt casus Max Vatan rolünde gayet iyi. Özellikle filmin Kazablanka kısmında duygularını vücut diline yansıtmaması, enerjisini saklaması ve mesafeli tutumu başarılı ama tabii sonra her şey değişiyor... Marion Cotillard ise performansıyla birçok sahneyi çalıyor. İki oyuncu arasındaki kimya üst düzey olmasa da inandırıcı.

Yönetmen Robert Zemeckis özenli mizansenleriyle, kurgusuyla ve teknik ustalığıyla filmin hikâyesini başarılı bir şekilde anlatmış. Ancak senaryodaki açıkları ve filmin müziğindeki bazı problemleri atlamış olduğunu düşünüyorum.

Senarist Steven Knight filmin dramatik yapısını kurmak ve filmin melodramatik finaline ulaşmak için birçok mantık açığına sebep vermiş. Yapımcılar gerçekçi bir film yapmak amacıyla yola çıksalar da elbette bir belgesel yapmak zorunda değiller, bu bir kurgu film. Güçlü bir dram ve duygu yaratmak için mantık ve gerçeklerin görmezden gelinmesiyle ilgili de bir sorunum yok, ancak bu belli bir sınırı geçince seyirciyi filmden koparabiliyor:
Örnek#1; Marianne neden Nazilerin tehditle ona ajanlık yaptırdığını Max'e söylemiyor. Evlilikleri sarsılabilir ama hiç olmazsa ölümle sonuçlanmayabilirdi. Max ve İngilizler Marianne'i iki taraflı ajan olarak kullanabilir, Nazilere yanlış bilgiler gönderebilirlerdi. Olmadı, Nazi ajan şebekesini tutuklayıp sorgulayabilir ve bu casusluk şebekesini çökertebilirlerdi. O da olmadı, İngilizler Marianne'i ve bebeğini korumak için onları güvenli bir yere yerleştirebilirdi ayrıca Nazi ajanları da tutuklanınca daha da güvende olacaklardı. O da olmadı Max, Marianne'i ve bebeğini kız kardeşiyle Kanada'ya gönderebilirdi. O da olmadı kendini sakatlayıp Marianne'le birlikte Kanada'ya gidebilir, karısının ve çocuğunun güvenliğini sağlayabilirdi.
Örnek#2: İngilizler Max'in de olası bir şüpheli olacağını düşünüyorlarsa neden karısının bir Nazi ajanı olmasından şüphelendiklerini ona söylüyorlar ve bunu tespit etmek için yaptıkları plana(Blue-dye test) onu dahil ediyorlar?! Max karısıyla ortak Nazi ajanlığı yapıyorsa o gece bilgi geldiğinde tek yapması gereken karısına bunun bir tuzak olduğunu ve bu bilgiyi paylaşmamasını söylemek. Böylece ikisi de 'suçsuz' çıkar!
Örnek#3: Max finalde karısını ve kızını kaçırmak için uçak çalmaya askeri üsse geliyor, hem de yağmurlu havada?!
Örnek#4: İngilizler, Marianne intihar etti diye Max'i nasıl otomatik olarak masum kabul ediyorlar. Ya, Marianne onu korumak için suçu üstüne aldıysa?
Örnek#5: Max, Nazi casus şebekesinin elemanlarını öldürdüğünü söyleyince üstü ona bunu yapmasaydı, onları yakalayıp sorgulamalarının çok daha iyi olacağını söylüyor. Peki bu neden Marianne için geçerli değil, neden onun hemen öldürülmesi lazım, hem de kocasının elinden!..
Örnek#6: Finalde kendisini kızına tanıtmak için Marianne'in yazdığı mektubu dinliyoruz. Madem kendisini tanıtmak istiyor neden geçmişinden bir parça dâhi bahsetmiyor, ondan da geçtim neden en azından gerçek ismini yazmıyor/söylemiyor?
Neyse, çok düşünmeyip kendinizi duygusal akışa, gerilime ve aksiyona bırakabilirseniz filmi heyecanla izleyebilirsiniz.

Max'in lezbiyen kız kardeşi ve onun sevgilisi filme biraz zorlama konmuş gibi. Birkaç yıl önce The Imitation Game adlı filmde Alan Turing'in eşcinselliğinden çektiklerini izleyen seyirci bu filmde herkesin ortasında yaşanan bu ilişkiyi gerçekçi bulmayabilir(tamam, onlar Kanadalı ve daha bohem ortamlarda takılıyorlar ama sonuçta Max'in kardeşi de bir ordu mensubu ve bu duyulursa problem yaratmaz mı? Bilemiyorum...)

Filmin sinematografı Zemeckis'in Forrest Gump'tan beri birlikte çalıştığı Don Burgess. Her zamanki gibi ikili özenli planlara, görsel efekt destekli kamera hareketlerine [özellikle -karakterlerin fırtınalı geleceğini imâ eden bir çöl fırtınasında karakterlerin araba içindeki sevişme sahnesinde(bana hep İngiliz Hasta'yı hatırlatmıştır) kameranın arabanın etrafında 360 derece döndüğü ve aracın içine girip çıktığı sahne gibi] imza atmışlar.

Yukarıdaki gibi bir başka sembolik sahnede de Marianne Max'e arkadaşlarına onun bir katolik olduğunu söylediğini belirtip Max'e bir haç(rosary) takıyor. Sanki Marianne onu kurtarıcısı olarak görüyor, ama peki neden kurtaracak, bulunduğu "durumdan" mı? Nitekim Max'in ona evlilik teklif etmesiyle bu bir süreliğine gerçekleşiyor da.

Filmdeki kostüm tasarımı çalışmasıyla Oscar'a aday olan Joanna Johnston'ın -özellikle filmin Kazablanka sahneleri için- referans aldığı film ise elbette ki Casablanca filmi. Ancak kıyafetler biraz fazla mükemmel -gerçi başrol oyuncularına çuval giydirseler onlara yakışır ama- sadece başrol oyuncuları için değil filmin tüm oyuncularının kostümleri hepsi terzi işi gibi ve çok temizler. Biraz eskitme ya da yıkanma dahi yok gibi:) Neyse hayli detaylı(birkaç tarihi uyumsuzluk hariç), tarz sahibi ve özenli bir kostüm çalışması olmuş.

Zemeckis'in neredeyse tüm filmlerini besteleyen Alan Silvestri ise içeriğinde aşk, aksiyon, gerilim, ihanet gibi pek tema barındıran bu filme maalesef çok yapay bir şekilde yaklaşmış ve  bence büyük bir fırsatı tepmiş. Çünkü kendini ortaya koyabilir ve Back to the Future serisinde ya da Forrest Gump'ta olduğu gibi müziğiyle filmle bütünleşebilirdi. Açıkçası geçtiğimiz yıllarda Cosmos belgeseli için yazdığı müzikler daha zengin ve başarılıydı. En azından bir tane güçlü tema müziği yaratabilirdi.

Her şeye rağmen Robert Zemeckis'in yönetimiyle ve göz alıcı başarılı oyuncularıyla sürükleyici bir seyirlik, Allied.

İlgilisine...

imdb