1 Ağustos 2017 Salı

THE HUSTLER - (1961)

THE HUSTLER

Robert Rossen'in yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği filmin senaryosunu da Rossen, Sidney Carroll'la birlikte Walter Tevis'in aynı adlı romanından uyarlamış.

Filmin başrollerinde Paul Newman, Jackie Gleason, Piper Laurie ve George C. Scott var.

Usta bir bilardo oyuncusu olan Eddie Felson ortağı Charlie ile şehir-şehir dolaşıp bilardo salonlarında üçkağıtçılık yapmaktadır. İnsanları sıradan bir oyuncu olduğuna inandırıp bahisleri yükseltip ardından da oyunu kazanarak paraları cebine indirmektedir. Bir gün Minnesota Fats adlı ünlü bir oyuncuyla karşılaşır. Ona meydan okur ama onu yenemez ve tüm parasını kaybeder. Oyunun ardından Eddie Fats'i yenmeyi kendine saplantı edinir. Ortağı Charlie'yi bırakıp şehirde kalır. Bu sırada yalnız ve problemli bir alkolik olan Sarah'la tanışır. Sarah, Eddie'ye aşık olur. Eddie'nin Minnesora Fats ile maç yapabilmek için çok paraya ihtiyacı vardır. İşte bu noktada devreye çakal Bert Gordon girer. Sarah bilardoya aşkla bağlı olan Eddie'yi Gordon'un sömürüsünden kurtarabilecek midir?

Paul Newman "Fast Eddie" Felson rolünde kariyerinin en unutulmaz oyunculuklarından birini sergiliyor. Hatta 25 yıl sonra Martin Scorsese'nin yönettiği Color of Money adlı filmde "Fast Eddie" Felson'ı yeniden canlandıracak ve 1961'de kazanamadığı En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ını 1986'da kazanacaktır.

Filmin diğer oyuncuları da Newman'dan aşağı kalır değiller. Hepsi harika oyunculuklar sergiliyorlar. Nitekim tüm oyuncular performanslarıyla Oscar'a aday gösterilmişler.

Robert Rossen filme gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmış. Bunu filmin görselliğinden, oyuncuların performanslarına kadar her yerde hissedebiliyoruz. Ayrıca Rossen'in gençliğinde bilardo üçkağıtçılığı yapmış olması filme birçok detay kazandırmış olmalı.

Filmin siyah-beyaz sinematografisi çok başarılı. Kamera çalışması olsun aydınlatmadaki detaylar(neredeyse gri-skalayı görüyoruz) olsun özenli ve incelikli. Filmin görüntü yönetmeni Eugen Schüfftan (Soyadından da anlaşılabileceği gibi Schüfftan metodunu yaratan kişi. Ayrıca Metropolis'in görüntü yönetmeni). Bu başarılı siyah-beyaz görselliği yaratmada prodüksiyon tasarımının ve sanat yönetiminin de payı büyük. Sonuç olarak filmin sanat yönetmenleri Harry Horner ve Gene Callahan görüntü yönetmeni Eugen Schüfftan'la beraber Oscar töreninden elleri dolu olarak eve dönmüşler.

The Hustler Robert Rossen'in yönetimi, oyuncularının başarılı performansları, iyi yazılmış senaryosu, görselliği ve kurgusuyla başyapıt ünvanını hak eden bir film.

İlgilisine...

COSMOS: A PERSONAL VOYAGE- (1980)

COSMOS: A PERSONAL VOYAGE


Carl Sagan'ın sunduğu ve Sagan'ın Ann Druyan ve Steven Soter'le birlikte yazdığı bu 13 bölümlük ünlü belgesel serisini çocukluğumda(80'li yıllarda) TRT'de izlediğimi hatırlıyorum. Bazı bölümleri kaçırmış bazı kısımları da anlamamıştım.

Neyse geçtiğimiz yıllarda Neil deGrasse Tyson'ın sunduğu ve yine Ann Druyan'ın yazdığı Cosmos: A Spacetime Odyssey'i izlemeden önce Sagan'ın Cosmos'unu yeniden izlemek istedim ve DVD'sini alıp baştan sona yeniden izledim. 1980 yapımı olmasına rağmen belgeselin günümüzde güncelliğini koruyuşu(DVD'de Sagan'ın güncellemeleri de mevcut), içeriğinin doluluğu ve prodüksiyonun kalitesi gerçekten etkileyiciydi. Ayrıca Carl Sagan'ın bilime tutkuyla bağlılığını ve iyi bir öğretmen olduğunu da belgeselde görüyorsunuz.

Yapılmış en iyi belgesellerden biri olan Cosmos: A Personal Voyage izleyicisine bulunduğu Cosmos'u tanıtırken, insanlığın tarihini gözden geçiriyor ve insanın kendini, dünyaya ya da Cosmos'a bakışını sorgulamaya sevk ediyor. Özellikle 13. bölümün teması her zaman insanlık için geçerliliğini koruyor.

Eğer Sagan'ın Cosmos'unu sevdiyseniz J. Bronowski'nin The Ascent Of Man ve Neil deGrasse Tyson'ın sunduğu Cosmos: A Spacetime Odyssey'i de tavsiye ederim. Bilimi, bilimsel düşünceyi, sorgulamayı sevenlere ve sevmek-sevdirmek isteyenler için birebir.

Ancak maalesef bu üç belgeselin de Türkiye'de DVD'si çıkmamış. İngilizce altyazı yeterli derseniz yurt dışından temin edebilirsiniz. Oysa ki en güncel olan Cosmos: A Spacetime Odyssey(Bir Uzay-zaman Serüveni) Türkiye'de National Geographic kanalında gösterilmiş, seslendirmesini de Haluk Bilginer yapmıştı. En azından bu güncel ve popüler yapımın Türkiye'de DVD ve Blu-ray formatında çıkmasını beklemiştim ancak şu ana kadar maalesef olmadı. [Netflix'te Türkçe altyazılı ve (Haluk Bilginer'in sesinden olmasa da) seslendirmeli olarak mevcut.]

İlgilisine...






PANDORA'S BOX (Die Büchse der Pandora) - (1929)

PANDORA'S BOX  (Die Büchse der Pandora)


Georg Wilhelm Pabst'ın yönettiği zamanında tartışmalar koparmış bu sessiz film klasiğinin başrolünde Louise Brooks var.

Filmin senaryosunu Frank Wedekind'ın Lulu karakteriyle ilgili oyunlarından Ladislaus Vajda uyarlamış.

Lulu etrafındaki erkekleri, kadınları kendine aşık edecek, baştan çıkaracak bir güzelliğe, doğallığa ve seksiliğe sahiptir. Ve tüm bunları sanki bilinçli olmayan bir masumiyetle yapıyor görünmektedir. Ancak etrafında doğan kıskançlıklardan ötürü başından belalar eksik olmayacaktır.

Lulu metresi olduğu Ludwig Schön'le evleneceği gün eski 'dostlarının' yaptıkları çılgınlıklardan ötürü düğünü mahvolur. Kıskançlıktan gözü dönen Schön elinde silahla Lulu'yla kavga ederken silah patlar ve Schön ölür. Lulu mahkeme sırasında yine arkadaşlarının bir oyunuyla mahkemeden kaçırılır. Schön'ün oğlu Alwa da Lulu'ya aşıktır. İkisi birlikte yurt dışına kaçarlar. Zamanla paraları tükenmeye başlar ve kumarda da kazanamazlar. Lulu'yu polise teslim etmemek için rüşvet isteyenlerden, onu Mısır'daki bir geneleve satmak isteyenlere kadar çevreleri bir sürü güvenilmez insanla çevrilidir. Onlardan kaçıp Londra'ya giderler. Ancak orada da geçinemezler, para tükenir ve Lulu fuhuşa yönelir. Gecenin karanlığında karşılaştığı bir adam talihsiz Lulu'nun sonunu getirecektir.

Pabst- ki yıldız bulmakta ustalığıyla ünlü- Lulu rolü için Howard Hawks'ın A Girl in Every Port filminde görüp beğendiği Louise Brooks'ı düşünmüş. Ancak Brooks'un Paramount stüdyosuyla olan anlaşmasından kaynaklı çeşitli problemler çıkınca rol neredeyse Marlene Dietrich'e gidiyormuş. Ancak son anda sorunlar çözülmüş ve rolü Brooks almış. Açıkça ortada ki Lulu rolünde Louise Brooks ikonlaşmış. İnanılmaz doğal bir oyunculuk sergilemiş ve karakterle özdeşleşmiş. Giyim ve saç tarzıysa dönemin modasını bir hayli etkilemiş.

Film ayrıca sinema tarihinin ilk lezbiyen karakterini barındırıyor: Alice Roberts'ın canlandırdığı Lulu'ya aşık olan Countess Augusta Geschwitz adlı karakter.

Sinematograf Günther Krampf'ın filmdeki aydınlatması ve kamera çalışması dönemin en iyi işlerinden biri. Özellikle gemi ve Londra sahneleri dikkat çekici.

Filmin tartışmalı içeriğinden ötürü zamanında çeşitli ülkelerde sansürlenmiş. Kısaltılmış, yeniden kurgulanarak büyük ve alakasız değişikliklere gidilmiş ve/ya da filmin sonu tamamen değiştirilmiş. Filmin günümüzde orijinal 133 dakikalık versiyonunu Criterion Collection'dan çıkan baskısında bulabilirsiniz, ayrıca bu baskının içeriğinin çok zengin olduğunu da belirteyim.

Pandora'nın Kutusu G.W. Pabst'ın, Louise Brook'un ve sinema tarihinin en unutulmaz filmlerinden biri.

İlgilisine...