1 Haziran 2018 Cuma

3 WOMEN - (1977)

3 WOMEN

Robert Altman'ın yazıp yönettiği bu gerçeklerle rüyaların birbirine karıştığı gizemli filmin başrollerinde Shelley Duvall, Sissy Spacek ve Janice Rule var.

Texas'tan California'ya yeni gelen Pinky(Spacek) yaşlılara hizmet veren bir spa merkezinde iş bulmuştur. İş yerinde tanıştığı Millie'ye(Duvall) karşı takıntılı bir hayranlık beslemeye başlar. İkili kısa süre sonra oda arkadaşı olurlar. Ancak zamanla aralarında ilişki gerginleşmeye başlar. Bardağı taşıran son damla ise Millie'nin ressam ve bar sahibesi olan Willie'nin(Rule) kocası Edgar ile ilişkiye girmesi olur. Pinky intihar girişiminde bulunur ama kurtulur. Ancak komadan çıktıktan sonra bambaşka bir kadın olmuştur.

Shelley Duvall tüketim toplumunun şekillendirdiği Millie karakterini aşırıya kaçmadan incelikle, kendine has bir biçimde oynarken Sissy Spacek de naif ve takıntılı Pinky rolünden özgüveni yüksek -bir nevi Millie'nin başarılı bir versiyonu olan- yeni karakterine ustalıkla geçiyor. Janice Rule ise filmdeki diyalogları ve ekran süresi az da olsa karakterinin gizemini başarıyla perdeye yansıtıyor.

Filmin hikâyesini Robert Altman hastanede yatan eşinin yanından eve gelip, uyuduğunda gördüğü bir rüyadan esinlenerek şekillendirmiş. Ayrıca hem hikâyesiyle hem anlatımıyla Ingmar Bergman'a ve onun başyapıtlarından biri olan Persona'ya açıkça atıfta bulunmuş (ki Bergman'ın Persona için çıkış noktası da hastanede gördüğü bir rüyasıydı).

Film ilerledikçe rüyalar, hayaller ve gerçekler birbirine karışmaya başlıyor. Filmin sonu ise bir hayli enteresan. Açıkça filmin sonunda da Altman, Bergman'ın inandığı paralel evrenlere bir referans yapıyor gibi görünüyor, ama emin değilim. Zaten kendisine de sorulduğunda o da filmin sonunun manasından pek emin olmadığını belirtmiş. Herkesin teorisi ve yorumu kendine...

Filmde tekrarlanan görsellere değinirsek: Willie'nin sürekli havuza ya da zemine işlediği resimde üç dişi(biri hamile) ve bir de dominant erkek figürü var. Buradaki erkek figürünün muhtemelen bu üç kadına da ilgi gösteren Edgar'ı temsil etmesi mümkün. Filmin sonunda Edgar'ın öldüğünü öğrenirken(ancak nasıl olduğunu öğrenemiyoruz) üç kadının da karakterleri/rolleri değişmiş olarak birlikte yaşadıklarını görüyoruz.

Ayrıca filmde ikilik ve dönüşüm görsel olarak sürekli vurgulanıyor. Kamera önünde sürekli hareket eden ama birbirine karışmayan iki sıvı, Pinky'nin odasından bahçedeki Willie'yi akvaryum içinden izlemesi(ki hem su ve hava kamera önündeki iki sıvı gibi görünüyor hem de Willie yine havuzun içindeymiş görünüyor) ve camlarda oluşan ikili yansımalar gibi...

Filmin kamera çalışması sade, aydınlatması gayet doğal ve kompozisyonları çok başarılı. Altman her zamanki gibi zoom lensleri bu filminde de sıklıkla kullanmış. Filmin görüntü yönetmeni Charles Rosher Jr.

Film Cannes Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü(Shelley Duvall) kazanırken Altın Palmiye'ye de aday gösterilmiş.

3 Women Robert Altman'ın yönetimiyle, yarattığı tekinsiz rüya atmosferiyle ve başarılı oyuncularıyla insan psikolojisini analiz eden gizemli bir yapıt.

İlgilisine...

CORIOLANUS - (2011)

CORIOLANUS

Ralph Fiennes'ın hem yönettiğ hem de başrolünde oynadığı bu William Shakespeare uyarlamasının diğer önemli rollerinde Gerard Butler, Vanessa Redgrave, Brian Cox, Jessica Chastain, James Nesbitt ve Paul Jesson var.

John Logan'ın uyarladığı filmin senaryosu yakın geçmişte 1990'lı yılların ortasında geçiyor ve coğrafya olarak da kendine Doğu Avrupa'yı seçmiş.

Roma'lı komutan Caius Martius kibirli ama cesur bir askerdir. Sınır anlaşmazlıklarından ötürü Roma ve Volski çatışma içindedir. Martius Corio'yu ele geçirince Konsey ona Coriolanus ismini verir ve ailesi onun Konsül olmasını isterler. Ancak Coriolanus politikayı sevmemekte ve halkı da küçümsemektedir. Onun konsül olmasını istemeyen tribünler halkı ona karşı kışkırtırlar ve Coriolanus'u sürgüne gönderirler. Bunun üzerine Coriolanus Volskilere katılıp Roma halkından intikam almaya karar verir.

Coriolanus, çok iyi bir oyun olsa da, sinemaya sık aktarılan Shakespeare uyarlamalarından biri değil. Belki bunda anti-demokratik ve bir halk eleştirisi olarak da okunabilmesinin bir etkisi olabilir. Ayrıca militarizm ve milliyetçilik de bu Roma dönemi hikâyesinde önemli yer tutuyor. Ancak Fiennes'ın filmde yaptığı gibi militarizmin sonuçları gösterildiğinde hikâye kolaylıkla bir militarizm eleştirisine dönebiliyor. Shakespeare'in çok işlediği yozlaşma ve çıkar peşinde koşma temalarının yanı sıra filmin önemli temalarından biri de fikirde değişkenlik: Halk, Coriolanus hakkında kısa sürede birçok kez fikir değiştiriyor, Coriolanus'u sürgüne gönderen Tribünler çıkarları için fikir değiştirip onu yatıştırma yolları arıyorlar, azılı düşmanı Aufidius ona kucak açarken sonunda konumunu korumak için yine Coriolanus'un düşmanı oluyor. Hatta Coriolanus Roma'dan sürülünce intikam için Volsci'lerin tarafına geçiyor ve sonrasında annesinin çabalarıyla ikna olup Roma'nın çıkarına bir barış anlaşmasına imza atıyor. Ama Coriolanus bunları ya kibri ve öfkesinden yapıyor ya da annesine bağlılığından kaynaklanıyor. Diğer herkes ise kendi ya da politik çıkarları için ödün verip, söylediklerini yalayabilirken Coriolanus bu politik oyunların dünyasına uyum sağlayamıyor. Aufidius'un ondan bahsederken dediği gibi 'kişiliği gereği birden fazla kimliğe bürünemeyen biri' o. Bir de buna kusurları olan gururu, öfkesi ve sabit fikirliliği de eklenince tüm bunlar onu trajik sonuna hızla sürüklüyor.

Filmin görüntü yönetmeni Barry Ackroyd The Hurt Locker ve yönetmen Paul Greengrass'la çektiği filmlerde kullandığı belgesel tarzı görselliği bu filme de taşıyor. Fiennes filmi dijital olarak değil de film üzerine çekmek istemiş. Ancak bütçenin kısıtlı olmasından ötürü bunu 2-perf Super 35mm sistemde(Leone'nin çektiği birçok Western filminde yaptığı gibi) çekerek elde etmişler. Çünkü bu sistemle harcanan film neredeyse yarı-yarı azalıyor; tabii filmin çerçevesi 2.40:1 olmalı. Dezavantaj olarak ise grain(kumlanma) artıyor ama bu filmimizin hikâyesine uygun bir atmosfer yaratıyor.

Ralph Fiennes filminde sesi de dramatik açıdan güzel bir şekilde kullanıyor. Mesela, Coriolanus konseyin kendi hakkında konuştuklarını koridorda dinlerken temizlik görevlisinin arabasının tekerleklerinin çıkardığı seslerin onun ruh durumunu yansıtan atmosferik bir sese dönüşmesi ve en etkilisi ise finalde Coriolanus ölürken ortam sesi hariç tüm seslerin susması gibi.

Ralph Fiennes yönettiği bu ilk filminde kanımca gayet başarılı bir iş çıkarmış. Coriolanus gerek anlatımı gerek hikâyesi ve oyuncularının performanslarıyla başarılı bir Shakespeare uyarlaması olmuş.

İlgilisine...

THEY LIVE BY NIGHT - (1948)

THEY LIVE BY NIGHT

Nicholas Ray'in yönettiği ilk film olan bu noir filmin başrollerinde Farley Granger ve Cathy O'Donnell var.

T-Dub ve Chickamaw hapisten kaçarken hapse küçük yaşta girmiş, dünyayı çok tanımayan Bowie'yi de yanlarına alırlar. Bowie'nin hapse suçsuz yere girdiğini kanıtlamak için iyi bir avukata ihtiyacı vardır ve istediği avukat da çok para istemektedir. Bunun üzerine Bowie arkadaşlarının yaptığı banka soygunlarında keşifçi ve şoför olarak görev yapar. Bir soygun sonrasında Bowie sakatlanır. Bunun üzerine bir gaz istasyonu işleten arkadaşlarının yanına giderler. Bowie ve orada onunla ilgilenen Keechie arasında bir aşk başlar.

Filmin senaryosunu Edward Anderson'ın Thieves Like Us(Bizim gibi Hırsızlar) adlı romanından Charles Schnee ve Nicholas Ray uyarlamış. Ray'in romanı seçmesindeki etkenler arasında romanın Büyük Buhran zamanını yansıtışı da var. Filmde birçok karakterin para için çırpınışı izliyoruz: Banka soyguncularından, evlendirme hizmeti veren Hawkins'e, ev kiracılarından şarkıcıya kadar...

Romanı uyarlamayı bir tutku hâline getiren Ray daha önce hiç film yönetmemiş olmasına rağmen roman için yazdığı birçok tretmanın ardından filmin yapımcısı John Houseman'ın güvenini kazanmış ve ünlü yapımcı Ray'i filmin yönetmeni olarak düşünmeye başlamış. Ancak filmin RKO açısından pek kârlı bir proje olmayacağı düşünülse de RKO'nun prodüksiyon şefi Dore Schary'nin verdiği onayla filmin yapımına başlanmış.

Filmin hayli enerjik bir açılışı var. Ray o zaman için filmlerde kullanımı pek yaygın olmayan helikopterle çekim yapmış. Dinamik bir şekilde banka soygununun ardından kaçan soyguncuların arabasını kamerasıyla takip ediyor. Ayrıca oyuncu yönetimindeki başarısının yanı sıra ses kullanımında da zamanına göre yenilikler denemiş.

Ray filmin merkezine toplum tarafından anlaşılmamış, dışlanmış/dışında kalmayı tercih etmiş gençleri koyuyor(ileride bunu büyük başarıyla yansıtacağı Rebel Without a Cause(Asi Gençlik)'ın adeta sinyallerini veriyor diyebilirim). Ayrıca Ray bu suç-noir filminde kendine has o romantizmi de öne çıkarıyor. Ancak daha filmin başındaki intro'dan Bowie ve Keechie'nin mutlu sona ulaşamayacağını hissediyoruz.

Farley Granger ve Cathy O'Donnell filmde gayet iyi oyunculuklar sergiliyorlar ve aralarında güzel bir kimya var. Bunu başkaları da görmüş olacak ki 1949'da Anthony Mann'ın yönettiği yine bir suç-noir filmi olan Side Street'de yine bir araya gelmişler.

Filmin yardımcı oyuncuları da başarılı ve hafızalarda yer eden oyunculuklar sergiliyorlar. Bowie'nin suç ortaklarını canlandıran Howard Da Silva, Jay C. Flippen ve özellikle de kocasını hapisten çıkarmak için çabalayan Mattie'yi canlandıran Helen Craig öne çıkan isimlerden oluyor.

Film 1947 yılında çekilse de RKO stüdyosunun ünlü iş adamı Howard Hughes tarafından satın alınmasının ardından Hughes'un filmi pek beğenmemesinden ötürü filmin gösterimi iki yıl kadar ertelenmiş. Farley Granger'ın anlattığına göre film önce Londra'da gösterime girmiş ve orada iyi eleştiriler alıp ticari başarı gösterince stüdyo ikna olup filmi Amerika'da gösterime sokmuş. Film Amerika'da gişede çok başarılı olamasa da genelde olumlu eleştiriler almış.

Ayrıca film rafta kaldığı iki yıl içinde Hollywood içinde çeşitli yapımcılar tarafından izlenmiş ve anlatılanlara göre Ray'in yönetimini beğenen Humphrey Bogart başrolünü oynadığı bağımsız film Knock on Any Door'u yönetmesi için Ray'i seçmiş (ardından da ikilinin yine birlikte çalıştığı bir klasik olan In a Lonely Place geliyor), Hitchcock da Farley Granger'ı bu filmde görüp beğenip Rope filmindeki Phillip karakteri için seçmiş.

They Live by Night, Nicholas Ray'in duyarlı ve tutkulu yönetimiyle, oyuncularının başarılı performanslarıyla ve de olay örgüsüyle başarılı bir suç-noir filmi.

İlgilisine...