1 Ağustos 2020 Cumartesi

CITIZEN KANE - PLAN-PLAN KAMERA VE KURGU ANALİZİ

CITIZEN KANE - PLAN-PLAN KAMERA VE KURGU ANALİZİ

Kendimi teknik açıdan geliştirebilmek için sevdiğim filmleri DVD’den video dosyasına çevirip(rip edip) kurgu programına koyarım. Ardından filmdeki her kesmeyi tespit edip kurgu programında ben de keserim. Tüm bu işlem bitince filmi plan-plan, kare-kare izleyip incelerim.

Bu işlemi sinemanın her açıdan zirve noktalarından biri olan Citizen Kane(Yurttaş Kane)'e uygulamak üzereyken bu analizi kalıcı kılmak amacıyla belgelendirmek istedim.

Kendim için hazırladığım bu çalışmadan belki sinema öğrencileri, sinefiller, filmin hayranları vs. bir fayda çıkarabilirler.

İlgilisine...

Özgür Çetimen

Çalışmayı aşağıdaki linklerden indirebilirsiniz. (52 MB)

(Bilgi: Dosyayı İnternete koymadan önce virüs taramasından geçirdim.)




Not: Ayrıca daha önce Steven Spielberg'in Raiders of the Lost ArkAlfred Hitchcock'un North by Northwest adlı filmlerine ve Agatha Christie's Poirot adlı televizyon dizisinin Chocolate Box isimli bölümü için de bu belgelendirmeyi yapıp, bu blog'da paylaşmıştım.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

HITCHCOCK FİLMLERİNDE MASUMİYETİNİ KANITLAMAYA ÇALIŞAN ANA KARAKTERLER

HITCHCOCK'UN MASUMLARI

Yanlış anlaşılmalar, başkalarıyla karıştırılmalar, benzerlikler, hafıza kayıpları, iftiralar, yanlış yerde yanlış zamanda olanlar, kendini casuslar arasında bulanlar... Bunlar gibi nice sebepten suçlanıp masumiyetini kanıtlamaya çalışan Hitchcock karakterleri:

(*spoiler/sürpriz bozan içerir!)

THE LODGER: A STORY of the LONDON FOG (1927)


Kiracı (Ivor Novello)
Londra'ya sarışın kadınları öldüren bir seri katil dadanmıştır. Bu sırada Marie Ault'un canlandırdığı ev sahibesi bir odasını Ivor Novello'nun canlandırdığı bir kiracıya verir. Zamanla ev sahibesi kiracısının seri katil olduğundan şüphelenmeye başlar. Kiracı insanları katil olmadığına ikna etmeye çalışır...




The 39 STEPS (1935)


Richard Hannay (Robert Donat)
Richard Hannay(Robert Donat) kendini casusluk olaylarının ortasında bulur ve yanlışlıkla bir ajanı öldürmekle suçlanır. Masumiyetini kanıtlamak için kaçmaya başlar. Hitchcock'un ilerde çektiği filmleri Saboteur ve North by Northwest'in hikayesinde bu filmden birçok iz görmek mümkün.









YOUNG AND INNOCENT (1937)


Robert Tisdall (Derrick De Marney)
Robert Tisdall(Derrick De Marney) sahilde yürürken boğulmuş bir kadın cesedi bulur; yetkilileri haberdar etmek ve yardım bulmak için hızla koşarak olay yerinden gider. Bu sırada sahilde yürümekte olan iki kadın onu uzaktan cesedin yanında ve koşarak uzaklaşırken görürler. Tanıkların ifadesiyle baş şüpheli olarak tutuklanır ve yargılanır. Suçlu bulunacağını anlayınca kaçar ve masumiyetini kanıtlamak için gerçek katilin peşine düşer. Robert'a istemeyerek de olsa yardım ederek bu kaçış yolculuğuna katılan ve ona aşık olan polis müdürünün kızı Erica Burgoyne'i ise Nova Pilbeam canlandırıyor.

SABOTEUR (1942)


Barry Kane (Robert Cummings)
Barry Kane(Robert Cummings) bir uçak fabrikasında işçi olarak çalışmaktadır. Fabrikada çıkan bir yangında bir kişi ölür. Ardından yangının sabotaj olduğu ortaya çıkar. Yetkililer Barry'i suçlar. Barry masumiyetini kanıtlamak ve sabotajın arkasındaki kişileri/örgütü ortaya çıkarmak için kaçmaya başlar. Film The 39 Steps'den aldığı meşaleyi Hitchcock'un yıllar sonra çekeceği North by Northwest'e devreder; özellikle de finaliyle. Barry'e inanıp bu maceralı ve tehlikeli yolculuğunda ona eşlik edip, ona aşık olan Patricia Martin karakterini ise Priscilla Lane canlandırıyor.



SPELLBOUND (1945)


Edwardes/Ballantyne (Gregory Peck)
Dr. Anthony Edwardes(Gregory Peck), Green Manors adlı bir akıl hastanesine atanır. Ancak zaman içinde kendisinin gerçek Anthony Edwardes olmadığı anlaşılır. Gerçek Anthony Edwardes öldürülmüştür. Hafıza kaybından ötürü kim olduğunu hatırlamamakta, suçlu olup-olmadığını dahi bilmemektedir. Gerçeğe ulaşmak, kim olduğunu hatırlamak için kaçar. Psikanaliz, sürrealizm romantizm ve gerilimi harmanlayan bir Hitchcock filmi. Ünlü ressam Salvador Dali'nin rüya sahneleri için tasarladığı setler çok güzel. Ballantyne'a aşık olup bu gerçeği arayış yolculuğunda ona eşlik eden kişi ise Ingrid Bergman'ın canlandırdığı Dr. Constance Petersen.

STAGE FRIGHT (1950)


Jonathan Cooper (Richard Todd)
Bir aktör olan Jonathan Cooper(Richard Todd) yıldız oyuncu/şarkıcı Charlotte Inwood(Marlene Dietrich)'un gizli aşığıdır. Bir gün Charlotte üzerinde kanlı bir elbisesiyle şok içinde Cooper'ın evine gelir. Ona kocasını öldürdüğünü söyler. Cooper onu korumaya, ona yardım etmeye çalışır. Charlotte ondan evinden temiz bir elbise getirmesi ister. Aşk sarhoşluğu içindeki Cooper cinayet mahalline elbise almaya gider. Hatta olaya hırsızlık süsü verir. Ama tam bu sırada hizmetçi tarafından görülür ve kaçar. Cooper artık cinayetin baş şüphelisidir. O saklanırken arkadaşı olan Jane Wyman'ın canlandırdığı Eve Gill karakteri olayları aydınlatacaktır.

(Spoiler!:Belki bu filmi "masumlar" listesine almamam gerekirdi. Ancak seyirci Hitchcock'un birçok "masum kaçak" filmini izledikten sonra bu filmin sonundaki sürprizi beklemiyor. Hitchcock'un sol gösterip sağ vurduğu çok iyi bir noir film.)

I CONFESS (1953)


Michael Logan (Montgomery Clift)
Sanırım bu karakteri de "Masumiyetini Kanıtlamaya Çalışan Karakterler" başlığı altına koymamalıydım. Zira tam tersi bir durum söz konusu. Çünkü karakter cinayeti kimin işlediğini biliyor ama işinin ve inancının getirdiği kurallardan ötürü söylemeyi reddediyor. Montgomery Clift'in canlandırdığı katolik rahip Michael Logan işlemediği bir cinayetin baş şüphelisi haline gelir. Katilin kim olduğunu bilse de söylemez çünkü katil ona bu bilgiyi/itirafı günah çıkarma ritüelinde söylemiştir. Aksiyon-macera türünden ziyade hayli dramatik yapıda bir film.


TO CATCH A THIEF (1955)


John Robie (Cary Grant)
Fransız Riviera'sında mücevher hırsızlıkları başlayınca eski mücevher hırsızı John Robie(Cary Grant) polis ve hatta arkadaşları tarafından baş şüpheli ilan edilir. Robie bir yandan polisten kaçarken bir yandan da masumiyetini kanıtlamak için hırsızın peşine düşer.







THE WRONG MAN (1956)


Manny Balestrero (Henry Fonda)
Hitchcock'un yaşanmış olaylardan yola çıktığı The Wrong Man'de Henry Fonda'nın canlandırdığı Manny Balestrero --yanlış yerde yanlış zamanda olmaktan ve insanlar tarafından gerçek soyguncuyla karıştırılmaktan başka bir suçu olmayan--  silahlı soygundan tutuklanır ve film boyunca onun aklanmak için verdiği hukuk mücadelesine tanık oluruz. Bu sefer, aynı I Confess'deki gibi, masum karakter aksiyon-macera türünden ziyade dram-noir türü içinde masumiyetini kanıtlamaya çalışıyor. Ayrıca filmde yine I Confess'deki gibi katolik temalar belirgin.







NORTH BY NORTHWEST (1959)


Roger Thornhill (Cary Grant)
Roger Thornhill karakteri yine insanlar tarafından başkasıyla karıştırılmaktan, yanlış zamanda yanlış yerde olmaktan ve yanlış anlaşılmaktan çok çekmiş bir karakterdir. Bir yandan gizli bir örgüt tarafından George Kaplan adında bir ajan olduğu için öldürülmek istenmektedir, bir yandan da Birleşmiş Milletler binasında gerçekleşen işlemediği bir cinayetten ötürü polis peşindedir. Film için Hitchcock'un bu tema ve türdeki magnum opus'u denilebilir. The 39 Steps, SaboteurThe Lady Vanishes ve Notorious'da iyi olan ne varsa bu filmde bir arada.



FRENZY (1972)


Richard Blaney (Jon Finch)
Londra'ya kadınlara önce tecavüz edip ardından onları bir kravat ile boğan bir seri katil dadanmıştır. Katil günlük hayatta hiçbir şeyden haberi olmayan arkadaşı Richard Blaney(Jon Finch)'i kanıtlar yerleştirerek polisin baş şüphelisi hâline getirir. Richard masumiyetini kanıtlamak ve burnunun ucundaki gerçek katili bulmak için kaçmaya başlar.


19 Nisan 2020 Pazar

THE BAD SLEEP WELL (Warui yatsu hodo yoku nemuru) - 1960

THE BAD SLEEP WELL (Warui yatsu hodo yoku nemuru)


Akira Kurosawa'nın bağımsız olarak kendi prodüksiyon şirketi için yönettiği ilk film olan The Bad Sleep Well'in başrolünde Toshiro Mifune var.

Kurosawa bu suç-noir türündeki filminde yozlaşmış bir şirket üzerinden bireyin sistemle mücadelesini, yozlaşma içindeki sistemde bireylerin intikam arayışını, adaleti kendi ellerine almalarını ve adaleti sağlamaya çalışmalarını irdeliyor. Film zamanının Japonya'sında geçse de teması ve karakterleriyle insanın var olduğu tüm zamanlarda geçerliliğini koruyor.

Filmin senaryosunun oluşturulması Kurosawa'nın senarist olmak isteyen yeğeni Mike Y. Inoue'nin amcasına hikâyesinden bahsetmesi ve Kurosawa'nın bu hikâyeden hoşlanıp ona fikirler vermesiyle başlamış. Daha sonra üzerinde  Hideo Oguni, Eijiro Hisaita, Ryuzo Kikushima, Shinobu Hashimoto'nun da çalıştığı senaryoya Akira Kurosawa son şeklini vermiş. Filmin senaryosunda Kurosawa'nın çok sevdiği Shakespeare'in Hamlet'inden izler de görülüyor.

İki buçuk saatlik film düğün sahnesiyle açılıyor burada gazetecilerin birbirleriyle konuşmalarından ana karakterleri ve onların birbirleriyle olan ilişkilerini öğreniyoruz. Her karakter sıra ona geldiğinde kendi karakteristik özelliğini yansıtıyor. Düğün sonrası başlayan gazete başlıkları, gözaltıları vs. içeren montage'ın bitimiyle film açılışını yaklaşık ilk 35 dakikasında bitiriyor. Film hem görsel hem diyaloglar açısından hayli akıcı olsa da çok sayıda karakterin tanıtımı ve ilişkiler ağını anlamak için seyircinin kendini filme vermesi şart.

Mifune rolünde yine başarılı bir oyunculuk sergilerken başta topal Yoshiko karakterini canlandıran Kyoko Kawaga ve birçok Kurosawa filminde rol almış diğer yardımcı oyuncular kendilerinden beklenileni fazlasıyla veriyorlar. Yoshiko'nun abisini canlandıran Tatsuya Mihashi'nin performansı akılda kalıcı.

Kurosawa filmi 2.35:1 ölçeğinde çekmiş. Her zamanki özenli kompozisyonlarını bu filminde de görüyoruz. Böyle geniş bir ölçekte yaptığı geniş açı çekimlerde oyuncuları çerçeveye yerleştirişi efektif ve özenli. Filmin sinematografı Yuzuru Aizawa. 

Anlatılanlara göre Kurosawa'nın filmi kendi prodüksiyon şirketiyle bağımsız olarak çekmesinde bir önceki filmi The Hidden Fortress'de çekim takvimini ve bütçeyi aşıp Toho Stüdyosu'yla biraz bozuşmaları ve filmin temasının o zamanın Japonya'sında gündemde olan yolsuzlukluk olaylarına işaret etmesinin getirdiği hassaslıklar olmuş.

Film hem eleştirmenler hem de izleyici tarafından büyük beğeni toplamış. Ama birçok insan filmin finalini anti-climatic bulup eleştirmiş. Sürekli "iyilerin" kazandığına inanan, sistemi ve hepsinden öte tüm bunların kaynağı olan insanın doğasını değiştirebileceklerine inanan idealist ve romantikleri bir tarafa bırakırsak final, evet, teknik açıdan biraz edebi, tiyatral ve çabuk; ama yine de etkili. Bazı filmler böyle bitmeli. O başarısızlık hissini insana, izleyicisine vermeli, tattırmalı. İşte The Bad Sleep Well de o filmlerden. Sanırım böyle bir finalin Kurosawa'dan beklenilmemesi de bu eleştirilerde bir etken. Çünkü genelde Kurosawa daha iyimser bir yaklaşıma sahip. Böyle bir sonu rahatlıkla Masaki Kobayashi'den bekleyebilirsiniz, Harakiri'de olduğu gibi. Sanırım, Kurosawa kendinden pek de beklenilmeyeni yaparak izleyiciyi bu hususta biraz ters köşeye yatırıyor. Pek çok izleyicinin Henry Fonda'yı Leone'nin Once Upon a Time in the West filminde acımasız bir adamı oynarken izlediklerinde bunu kabul etmekte zorlanmaları gibi...

Özetle Kurosawa'dan incelikli bir film noir çalışması.

İlgilisine...