1 Mayıs 2017 Pazartesi

NAPOLEON - (1927)

NAPOLEON (Napoléon vu par Abel Gance)

Abel Gance'ın yazdığı, yönettiği, oynadığı ve yapımcılığını üstlendiği bu epik biyografik dramın ana karakterini ise Albert Dieudonne canlandırıyor. Diğer önemli rollerde Gina Mannes, Antonin Artoud ve Edmond Van Daële var.

Film Gance'ın görsel anlatımı, kurgusu ve yenilikçi yaklaşımlarıyla sadece sessiz sinema döneminin değil tüm sinema tarihinin önemli filmlerinden biri kanımca.

Film Brienne'deki bir askeri okuldaki küçük Napoleon'un diğer öğrencilerle yaptığı bir kar topu savaşıyla açılıyor ve Fransız devriminden geçerek, İtalya seferiyle de sonlanıyor. Eğer yönetmenin altı filmlik bir Napoleon biyografisi yapmak üzere yola çıktığını bilmeden filmi izlerseniz filmin sonunda bazı hikayelerin yarım kaldığını düşünebilirsiniz. Mesela Napoleon öğrenci iken St. Helena adasına yapılan görsel vurgu, Josephine'in, Violine'in hikayeleri gibi...

Bu film Napoleon'un hayatının yaklaşık 1782-1798 yılları arasını kapsıyor. Ancak Gance, altı film için sağladığı bütçeyi sadece ilk filmin yaklaşık 70%'ini çektiğinde tüketmiş. Daha sonra da film eleştirmenler tarafından beğenilse de gişe de başarılı olamayınca Gance altı filmlik projesini finanse edemeyerek tamamlayamamış. Filmin zarar etmesinde o dönem yeni yeni yaygınlaşan sesli filmlerin daha çok ilgi çekmeye başlaması ve filmin uzun süresi önemli etkenler.

Film 4 saat 10 dakikalık süresiyle Paris'te prömiyerini gerçekleştirmiş ve bundan birkaç ay sonra da Gance filmin 9 saat 22 dakikalık tam versiyonunu(definitive version) gösterime çıkarmış. Ardından da yapımcılar ve finansörler filmi yurt dışına satabilmek için filmin birçok kurgusu hazırlatmışlar, ve haliyle film orijinal hâlini kaybetmiş. Yıllar sonra Abel Gance'la tanışan ve onu konu alan bir belgesel(The Charm of Dynamite) çeken film tarihçisi Kevin Brownlow'un yıllar süren çabalarıyla filmin kayıp parçaları(büyük bir bölümü) bir araya getirilebilmiş ve restore edilerek 80'li yıllarda yaklaşık beş saatlik bir versiyonuyla yeniden gösterime çıkmış. Daha sonra 2013'de Brownlow yıllar içinde bulduğu yeni kısımları da filme ekleyerek filmin yaklaşık 5 saat 32 dakikalık bir versiyonunu BFI'ın desteğiyle gerçekleştirilen özenli bir restorasyonun ardından DVD/Blu-ray baskısıyla izleyiciye sunmuş. Ben de filmin bu beş buçuk saatlik versiyonunu izleyip bu yazımı yazdım.

Sessiz bir film için ona sinemada eşlik eden müzik -sesli filmlerde olduğu gibi- önemli bir öge. 1927'de Arthur Honegger'in film için bestelediği müzikleri çalan büyük bir orkestrayla gösterilen filmi günümüzdeki DVD/Blu-ray baskılarında Carl Davis'in besteleri eşliğinde izliyoruz. Carmine Coppola'nın film için bestelediği müzikleri ise dinleme fırsatım olmadı. Belki filmin Amerika'da DVD/Blu-ray baskısı çıkarsa o baskıya ekleyebilirler.

Abel Gance filminde Napoleon'u fazlasıyla idolize ve idealize etmiş. Filmin açılış gecesi programındaki yazısında Napoleon'dan zamanının Prometheus'u olarak söz ediyor. Gance hakkında iki kitap yazan Paul Cuff'un da dediği gibi, yönetmen Napoleon'u seküler bir mesih olarak portre etmiş diyebilirim. Ama yine de yönetmenin serinin çekemediği beş filminde yavaş yavaş yaklaşımı değiştirebilme ihtimali de yok değildi; ama bunu bilemeyiz. Zaten Gance filmin ismini şöyle değiştirmiş: "Napoléon vu par Abel Gance" (Abel Gance'ın gözünden Napoleon).

Açıkçası Abel Gance'ın daha çok kendi sinematik ülküsünü gerçekleştirebilmek amacıyla aradığı bütçeyi sağlamak için milliyetçiliğe oynayıp dünya çapında bilinen Napoleon'u anlatmayı seçmiş olabileceğini de düşünmüyor değilim:)

Napoleon'un kendisini sevmesem de Gance'ın filminden büyük bir sinematik haz aldım ve bence bu film sinemanın gücünü sergileyen defalarca izlenebilecek bir başyapıt.

Bir anekdot olarak, kendi de Napoleon hakkında bir film çekmek isteyen ama bir türlü finanse edemeyen ünlü yönetmen Stanley Kubrick de filmi beğenmemiş ama teknik açıdan filmi övmüş.

Zaten filmi seven sevmeyen herkesin hem fikir olduğu şey Gance'ın teknik açıdan zamanının ilerisinde olması. Gance'ın kamerası ve kurgusu hep hızlı ama öylesine değil, hep bir şeyler anlatıyorlar. Aynı şekilde planları ve aydınlatması da öyle... Filmin finalindeki üçlü çerçeve sahnesi(triptychs) gibi: Bu sahnede yönetmen üç ekran görüntüsünden bir panorama elde ederek ekrana yansıtıyor, 4:1'lik bir çerçeve! (Tabii tüm sinemalarda böyle gösterilememiş, ayrıyeten sahnenin tekli bir versiyonu da hazırlanmış.)

Filmden bir triptychs(üç parçalı tablo) ya da daha sonraki ismiyle Polyvision görüntü.

Gance kendisinin de ifade ettiği gibi seyirciyi aksiyonun, filmin içine çekmek, katmak istiyor. Sürekli deney yapıyor, yeni bir şeyler deniyor. Brownlow'un belgeselindeki Napoleon'un kamera arkası görüntülerinde de görebileceğiniz üzere Gance kamerasını çok çeşitli yerlere yerleştiriyor: Kameramanların gövdelerine bağlıyor, araba üstüne, bisiklet üstüne, giyotin üstüne, kızak üstüne koyuyor. Motorize edilmiş tripod kafaları üzerinde 360 derece döndürüyor; iplere bağlıyor... Elde kamera kullanımı yaygın. Kurgusu hızlı ve ritmik. Ayrıca Gance bazı sahnelerde ekranı yine üçe bölerek aynı olayın farklı yönlerini -kendi ifadesiyle fizyolojik, akılsal ve duygusal- göstermeye çalışıyor. Gance böyle pahalı bir film çekerken bile hayli deneysel ama -daha önce de belirttiğim gibi- bu ona pahalıya patlamış.



Dışa vurumculuğu ve sembolizmi neredeyse filmin her planında, kurgusunda ve aydınlatmasında görebiliyoruz. Film görsel anlatımıyla tam bir saf sinema örneği. Filmin sinematografı Jules Kruger, kurgucusu ise Marguerite Beauge.

Napoleon'un Korsika'dan küçük bir kayıkla kaçarken karşılaştığı fırtınada boğuşurken Paris'teki mecliste yaşanan kargaşa fırtınasını paralel kurguyla gösterişi, çalkantılı denizdeki sallanan kameranın meclis sahnelerinde de iple sallandırarak sahneleri bağlayışı zekice.

Özetle Abel Gance'ın Napoleon'u hem anlatımıyla hem de teknik açılardan sinemanın köşe taşlarından bir film.

İlgilisine...

imdb

(Paul Cuff'ın filmin, yapım öncesinden başlayarak günümüze kadar olan tarihini kronolojik olarak anlatan bu detaylı çalışmasını da ilgilisine tavsiye ederim. Link)

SISTERS OF THE GION (Gion no shimai) - (1936)

SISTERS OF THE GION

Kenji Mizoguchi'nin yönettiği filmin başrollerinde Isuzu Yamada ve Yôko Umemura var.

Hikâyesini Kenji Mizoguchi'nin yazdığı filmin senaryosunu ise Yoshikata Yoda yazmış.

Gion'da geyşalık yapan iki kız kardeşin paralel öyküsünü izliyoruz. Küçük kardeş Omocha daha modern, bağımsız iken ablası Umekichi daha geleneksel bir geyşadır. Omocha erkekleri manipüle edip onları kullanıp ardından başından atarken, ablası ise onları kontrol edip desteklerini almaya çalışmaktadır. İki kız kardeşin erkeklere ve mesleklerine karşı farklı yaklaşımları onların fakirliklerinin üstesinden gelebilmelerini sağlayabilecek midir?

Mizoguchi'nin filmlerinde sık işlediği ana konulardan biri olan hayli muhafazakar ve ataerkil Japon toplumundaki hayat kadınları ve onların yaşamları, durumları bu filmin de merkezinde. Mizoguchi politik açıdan geyşalık müessesine ve yasal fuhuş yapılmasına karşıydı. Bu filmden önce çektiği Osaka Elegy'de ve daha sonraki yıllarda çekeceği Women of the Night (1948), The Life of Oharu (1952) ve son filmi Street of Shame (1958) adlı filmlerinde bu konuya eğilmişti. Sisters of the Gion'un finalinde Omocha'nın serzenişinde de bunu açıkça görüyoruz.

Mizoguchi'nin ilk başyapıtlarından biri olarak görülen Sister of the Gion; yönetmenin konuyu ele alışı, anlatımı, görselliği ve oyuncularının performanslarıyla önemli bir film.

İlgilisine...

WILLOW - (1988)

WILLOW

Ron Howard'ın yönettiği George Lucas'ın yapımcılığını yaptığı bu fantezi macera filminin başrollerinde Warwick Davis, Val Kilmer ve Joanne Whalley var.

George Lucas'ın yazdığı filmin öyküsünü Bob Dolman senaryoya aktarmış. Lucas'ın öyküsünde The Lord of the Rings'den izler görmek mümkün (tema, karakter, mekanlar gibi).

Fimin konusu: Kehanete göre özel bir doğum lekesiyle doğacak bir kız çocuğu Kraliçe Bavmorda'yı devirecektir. Kraliçe tüm doğum yapmak üzere olan kadınları toplar ve zindana kapar. Sonunda kehanette bahsedilen kız çocuğu doğar. Ama bir ebe çocuğu kaçırır ve kendisi öldürülmeden önce bebeği derme çatma bir sala koyarak nehre bırakır. Çocuğu Nelwyn köyünde çiftçilikle uğraşan ama bir büyücü olmak isteyen Willow bulur. Köy meclisi bebeği Willow'un koruması altında Daikinilere(insanlara) götürülmesine karar verir. Ve Willow macera dolu bir yolculuğa çıkar...

Filmde Warwick Davis kendi yaşından büyük, aile babası bir karakter olan Willow Ufgood'u canlandırıyor. Warwick genç yaşına rağmen(18 yaşında) rolünde istekli ve filmin başrolünde başarılı bir performans sergiliyor. Val Kilmer ise Madmartigan rolünde gayet eğlenceli ve karakterle bütünleşiyor. Rol arkadaşı Joanne Whalley ile aralarında iyi bir kimya var. Zaten ikilinin filmin çekimlerinden sonra aynı yıl içinde evlenmelerinden bu daha iyi anlaşılıyor. Jean Marsh da kötü büyücü Kraliçe Bavmorda rolünde ürkütücü ve tekinsiz; yani başarılı.

Filmin özel efektlere getirdiği yenilik 'Morph' ya da 'Morphing' tekniği olmuştu. Film bu tekniği ilk defa kullanmasa da(bu teknik iki yıl önce çok başarılı olmasa da The Golden Child adlı filmde kullanılmıştı) tekniği mükemmelleştirip, popüler etmişti. Hatta bu tekniğe Morph ismi de bu filmde verilmişti. Tekniğin en iyi sergilendiği sahne Willow'un Fin Raziel'i büyüyle insan hâline geri döndürmeye çalıştığı sahneydi Link. Ben bu tekniği ilk defa Michael Jackson'ın Black or White klibinde görmüştüm. Klip tamamen morph tekniği üzerine kuruluydu ve çok popüler olmuştu. Sonrasında morphing tekniği kısa zaman içinde filmlerden, müzik videolarına, reklamlara, dizilere kadar her yerde fazlasıyla kullanılıp sıradanlaşmış ve zamanla popülerliğini yitirmişti.

Bu arada filmin James Horner tarafından bestelenmiş müziklerini de unutmayalım. Bence Willow Horner'ın en iyi işlerinden biri.

Ev sinemasıyla ilgileniyorsanız filmin Special Edition DVD'sinde Warwick Davis'in bir hayli bilgilendirici ve eğlenceli sesli yorumları var. Ancak maalesef bu sesli yorumları filmin yeni restore edilmiş görüntü transferini barındıran Blu-Ray baskısına koymamışlar. (Gerçi filmin Türkiye'de DVD ya da Blu-Ray baskısı çıkmamış ama not olsun.)

En İyi Görsel Efektler ve Ses Kurgusu dalında Oscar'a aday olan film 80'lerin eğlenceli fantezi macera filmlerinden biri.

İlgilisine...